Ne Gördüğün Ne Aradığına Bağlıdır
Bal köpüklerim koşuunn Sartre'ı çürütüyoruz.
Haşa Mori çarpılırsıınn..
Hayat bir Sartre ise ben Cioran'ım arkadaşlar korkmayın. (Sad Hamster müzik)
Haşa Mori çarpılırsıınn..
Hayat bir Sartre ise ben Cioran'ım arkadaşlar korkmayın. (Sad Hamster müzik)
Der ki: "Cehennem başkalarıdır."
Mori Marley (bu ben oluyorum) der ki; Cehennem ait olmadığın yerdir.
Mori Marley (bu ben oluyorum) der ki; Cehennem ait olmadığın yerdir.
Cehennem, bir gül uğruna bütün dikenli bahçede onu bulana kadar çıplak ayak yürümek zorunda bırakılmaktır.
Bu hipoteze birisinin yüzüne kaşlarımı çatıp ciddi ciddi bakarak kafamın içinde kemiklerinden şehriyeli tavuk çorbası yaparken vardım. Mutfağımın arka planında İsmail Yk www.bombabomba.com çalıyordu.
Peki o gül nedir ? Gerçekten var mıdır ? Bilmiyorum.
Ama bugün öğrendiğim bir şey varsa o da hanımelilerin güllerden güzel koktuğudur.
Aslında dönüp baktığında kendine sorabiliyorsan "değdi mi?" diye ve gülüp geçebiliyorsan işte sana hanımelilerden oluşan koca bir cennet. Bugün o cennetteydim.
İnsanlar her zaman kendinin kurtarıcısı olmayabiliyor ve işte göklerden sizin için gönderilmiş bir melek. UZAK MESAFE ARKADAŞINIZIN ŞEHRİNİZE GELMESİ 😭😭
Daha iyi bir olay olabilir mii ?
Hele ki bu arkadaşınız mektup arkadaşınızsa.
Morii Morii... 2025 yılındayız ne mektubu kaldı Allah aşkına ?
işte size bir tavsiye; Kafka olmak için 1920'lere ışınlanıp kendinize bir Milena bulmak zorunda değilsiniz. Tamam baktığınız her yerde hamamböcekleri görüyor olabilirsiniz ama Milenanız da oralarda bir yerlerdedir.
Telefonu beyinler arası çok mesafeli buluyorum. Tabi burada konuştuğunuz kişinin beyninin olup olmaması da önemli. Tüm suçu telefona atmayalım. Soğuk bir ekranla yatıp kalkmak karşımdaki insanla da aramda soğuk bir duvar örüyormuş gibi hissettiriyor. Ve sahte.
djkjshdjkjshdk (gülmedim)
ya çok tatlısınn (eyv.)
olurr haberleşiriz (hiçbir zaman aramayacağım.)
ayy aynı biz (pembe kurdele takmış iki kunduz fotoğrafı)
Evet. Gülünç ve sahte. İlerde telefon kullanmayı düşünmüyorum. Eski bir tanıdık (şimdi tanımadık. Tanışsa tanışırdık. Tanışmadık.) evinde televizyon olmadığını söylemişti. Şaşırmış numarası yapmıştım. "E o yoksa bilgisayarın da mı yok ? Belki projeksiyon cihazın var ve sürekli sinema modundasın. oh süper." demiştim içimden. Tanışsaydık dışımdan da söylerdim.
Her neyse hala bayılıyorum el yazmasına. Tatlı konulardan bahsederken kelimelerin tane tane yazılmasından ve sinirli konulardan bahsederken yazıların çatallaşması ve kelimelerin çarpıklaşmasına. O kağıdın başına benim için oturmasına ve özenle katlayıp yollamasına. Kağıtta el izinin çıkmasına.
Önemli olan neyi görmek istediğin. Nereye bakmak istediğin. Kendine neyi göstermek istediğin. Aynı zamanda nereden kaçmak istediğin" der Van Gogh.
Cenneti görmek istiyorum çünkü cennet benim. Cennet benim içimde olan her şeydir.
Şu kaldırdığım blog yazımda "İnsanların gözlerindeki uçurumlardan kendimi attıktan sonra nereye düşüyorum ?" demiştim. İşte size cevap: Cennet'e.
İçimde çalıp duran bir şarkı var. Hanımeli bahçesinde gezerken mırıldandığım bir şarkı.
Üzgünüm Chopin; ölülerimizi bir gecede gömdük. Bir köşede bu cehennem tiyatrosunu izlemeyeceğim. Çünkü cehennem ayaklarımın altındadır. Yükselemeyen düşer. Doğanın kanunu budur.
Kendinize iyi bakın;
Ve iki yanık gül bahçesi, dikenli kuru dallar için hanımeli tarlanızdan vazgeçmeyin.
Hanımeli tarlanızda bu şarkıyı dinleyebilirsiniz ya da şehriyeli çorba yaparken;
MORİ
Yorumlar
Yorum Gönder