Ne Büyük Yanılgı Her Şeyi Olması Gerektiği Gibi Sanmak !
Üniversite son sınıfta bir arkadaşım vardı. Kendisini oldukça da çok severdim. Pek pratik değildi, öyle ahım şahım bir özelliği de yoktu ama onunla çok gülerdim yani bilirsiniz bazı yemeklerdeki fesleğen gibi işte. Ha çok aranır mı ? Hayır. Ama bazı yemeklere kararında katıldığında işte tam da olması gerektiği yerde dersiniz. Ona eve gelince, kendimle kaldığımda, düşündüğümde çok kızardım. Her şeyi "sanırdı" Çıldırırdım.
"Başvuru yaptın sandım." (beraber başvuralım dediğimiz yerlere kendisi tek başına başvurur günü geçince haber ederdi)
"Kaydoldun sandım." ( Gideceğimiz kurslara kendi kaydolur ilk sınavları geçtikten sonra yokluğumu anlamış olacak ki bana neden kursta olmadığımı sorardı)
"Hikayemi gördün sandım." (Hikayesini bana gizler son bir saat kala açardı)
İşte öyle çok kızardım ki sanacağına neden bana sormuyorsun ki? diye. Gerçi sonradan aptala yattığını öğrendim. Bazı şeylere ne kadar kızarsanız kızın bir anlamı olmuyormuş. Ben bilmiyor sanıyordum meğer bildiğindenmiş.
Büyüyünce,
Yaşayınca,
Sanmak kişisi ben oldum.
Zaten neyi istemediysem ben büyüyünce o oldum.
Galiba son 3 yıldır sanmak kişisiyim. Hala daha öyleyim, biliyorum da. Kötü olan artık çevremdekilerin de bunu biliyor olması ama onların asla bir şeyleri 'sanmaması'
Dünyada ennnn güçlü duygunun her zaman aşk olduğunu sanırdım. Aşk için çöllere ağaçlar dikebilir her bir ağacı onsuzluğun göz yaşlarıyla sulayıp koca bir ormana çevirebilirim sanırdım. Aşk için ona tapabilir onun için ölebilirim sanırdım. Hayattaki bütün varoluşumu ona adayabilir sevdiğim gibi sevilirim sanırdım. İşte bunlar hep Shakespeare okumanın zararları. Ne kadar da çok inanmışım. Uyan kızım uyaann Romeo bile Rosaline'e olan umutsuz aşkını unutmak için Juliet'ı harcamadı mı ?
Büyüyünce,ki büyümeyi de hiçbir zaman istemedim, en güçlü duygunun aslında ne olduğunu buldum.
Hayal Kırıklığı.
Kulağa romantik geliyor olabilir ama dünyadaki her oluşum için hayal kırıklığı mevcuttur.
"Başvuru yaptın sandım." (beraber başvuralım dediğimiz yerlere kendisi tek başına başvurur günü geçince haber ederdi)
"Kaydoldun sandım." ( Gideceğimiz kurslara kendi kaydolur ilk sınavları geçtikten sonra yokluğumu anlamış olacak ki bana neden kursta olmadığımı sorardı)
"Hikayemi gördün sandım." (Hikayesini bana gizler son bir saat kala açardı)
İşte öyle çok kızardım ki sanacağına neden bana sormuyorsun ki? diye. Gerçi sonradan aptala yattığını öğrendim. Bazı şeylere ne kadar kızarsanız kızın bir anlamı olmuyormuş. Ben bilmiyor sanıyordum meğer bildiğindenmiş.
Büyüyünce,
Yaşayınca,
Sanmak kişisi ben oldum.
Zaten neyi istemediysem ben büyüyünce o oldum.
Galiba son 3 yıldır sanmak kişisiyim. Hala daha öyleyim, biliyorum da. Kötü olan artık çevremdekilerin de bunu biliyor olması ama onların asla bir şeyleri 'sanmaması'
Dünyada ennnn güçlü duygunun her zaman aşk olduğunu sanırdım. Aşk için çöllere ağaçlar dikebilir her bir ağacı onsuzluğun göz yaşlarıyla sulayıp koca bir ormana çevirebilirim sanırdım. Aşk için ona tapabilir onun için ölebilirim sanırdım. Hayattaki bütün varoluşumu ona adayabilir sevdiğim gibi sevilirim sanırdım. İşte bunlar hep Shakespeare okumanın zararları. Ne kadar da çok inanmışım. Uyan kızım uyaann Romeo bile Rosaline'e olan umutsuz aşkını unutmak için Juliet'ı harcamadı mı ?
Büyüyünce,ki büyümeyi de hiçbir zaman istemedim, en güçlü duygunun aslında ne olduğunu buldum.
Hayal Kırıklığı.
Kulağa romantik geliyor olabilir ama dünyadaki her oluşum için hayal kırıklığı mevcuttur.
⭐⭐
Önce bir çiçek büyütme fikri düşer aklına. Araştırma yaparsın ortamına en uygun olan çiçeğin ne olduğunu günlerce araştırabilirsin hatta. Tam buldum dersin. En sevdiğin renkte orta büyüklükte bir saksı alırsın ve yepyeni bir bahçe toprağı. Tohumlar ve tohumunu güçlendirmek için çiçek iyileştirici vitaminli sıvılar. Sanırsın ki o çiçek; yerini sevecek toprağını sevecek ve varolduğu için bütün renklerini sana sunacak çünkü onu var eden sensindir. Çok güzel kokmalı. Baharda bütün kelebekleri üzerine toplamalı yaşadığı için minnettar olmalı diye düşüneceksin. Sanki bana "Teşekkür ederim ! Yıllardır kahverengi, küçücük, şemalsız, buruşuk bir tohum olarak bu anı bekliyordum. Ben her zaman yaşamak istemiştim. Güneşi görmek, sıcaklığını hissetmek istemiştim. Bir gün üzerime arılar gelip tozlarını alıp götürecek ve ben başka yerlerde yeşilleneceğimi hayal etmiştim." diyeceğini sanırdım.
Önce bir çiçek büyütme fikri düşer aklına. Araştırma yaparsın ortamına en uygun olan çiçeğin ne olduğunu günlerce araştırabilirsin hatta. Tam buldum dersin. En sevdiğin renkte orta büyüklükte bir saksı alırsın ve yepyeni bir bahçe toprağı. Tohumlar ve tohumunu güçlendirmek için çiçek iyileştirici vitaminli sıvılar. Sanırsın ki o çiçek; yerini sevecek toprağını sevecek ve varolduğu için bütün renklerini sana sunacak çünkü onu var eden sensindir. Çok güzel kokmalı. Baharda bütün kelebekleri üzerine toplamalı yaşadığı için minnettar olmalı diye düşüneceksin. Sanki bana "Teşekkür ederim ! Yıllardır kahverengi, küçücük, şemalsız, buruşuk bir tohum olarak bu anı bekliyordum. Ben her zaman yaşamak istemiştim. Güneşi görmek, sıcaklığını hissetmek istemiştim. Bir gün üzerime arılar gelip tozlarını alıp götürecek ve ben başka yerlerde yeşilleneceğimi hayal etmiştim." diyeceğini sanırdım.
Ah, ne büyük yanılgı her şeyi olması gerektiği gibi sanmak !
Belki de zorladım. Belki de yanlış araştırdım ve kendimi bu kadar mükemmel sanırken hiç karşı tarafa sormadım. Var olmak istiyor muydu? Güneşi hissetmek istiyor muydu? Belki de yıllardır soğuk bir tohum olarak alıştığı yaşamında soğuk bir tohum olarak kuruyup gitmek istiyordu. Ben onu toprakla boğup güneşle yaktım. Üstüne üstlük bu iğrenç varoluşun sesini duymasını da sağladım. Belki uçuşan hiçbir şeye dokunmak istemiyordu. Belki de birisine muhtaç olmak, her gün aynı duvardan manzarayı görmek istemiyordu.
Belki de zorladım. Belki de yanlış araştırdım ve kendimi bu kadar mükemmel sanırken hiç karşı tarafa sormadım. Var olmak istiyor muydu? Güneşi hissetmek istiyor muydu? Belki de yıllardır soğuk bir tohum olarak alıştığı yaşamında soğuk bir tohum olarak kuruyup gitmek istiyordu. Ben onu toprakla boğup güneşle yaktım. Üstüne üstlük bu iğrenç varoluşun sesini duymasını da sağladım. Belki uçuşan hiçbir şeye dokunmak istemiyordu. Belki de birisine muhtaç olmak, her gün aynı duvardan manzarayı görmek istemiyordu.
⭐
Sanmak ve zorlamak arasındaki ince çizgi işte olasılıklar.
Sanmak ve zorlamak arasındaki ince çizgi işte olasılıklar.
⭐
Küçükken kötü insanların kötü olduğunu öğrendikten sonra baya baya toplumdan falan dışlarız o da utanır hatasını anlar sanırdım. Kötülerden, hainlerden, yalancılardan, dolandırıcılardan, hırsızlardan herkesin nefret ettiğini sanırdım. O yüzden "Tek bir dilek hakkın olsaydı ne dilerdin?" dediklerinde dünya barışı derdim. Hayatım boyunca sınırları ve savaşları hep saçma bulmuşumdur. Zaten senin bir ülken var neden beni işgal etmek istiyorsun ki ? Ya da hijyen kuralları bu kadar belliyken bazı ülkelerin neden hala pislik içinde yaşadığını düşünmüşümdür. Bak su ve bak sabun ve baaak bu da peçete. Islatınca ıslak mendil oluyor. Her yeri silmek ne kadar zor olabilir ? Hayatım boyunca bunları anlayamadığım gibi fakirliği ve zenginliği de anlayamayacağım. Dünyada en saçma bulduğum iki şey daha ve tabii ki yalan.
Ciddiyim artık dünyada "tek bir dilek hakkın olsaydı ne dilerdin?" deselerdi şimdiki aklımla, 5 sene sonra ne derim bilmiyorum tabi eğer yaşarsam, hayatımızda tek bir tane bile yalan söyleyen insanların Endgame'deki gibi saniyeler içinde toz duman olmasını anında hayatımız boyunca birbirimizi bir daha assssllaaaaa bulmamamızı bu süre zarfı boyunca söylediği yalanın beyninde bozuk plak misali dönüp durmasını dilerdim. Dünya barışı mı ? Umurumda değil. Yapmak isteseler çok güzel yaparlardı. Milyonlarca anlaşmayı boşu boşuna imzalamaktansa.
Yalan söylemeyi her zaman şuna benzetirim. Dümdüz yolda 50 km ile giden bir arabayı bile bile şarampolden yuvarlamaya. Araba belli, yol belli, hız belli. İşte bütün kontrol sürücüde. Ya da berrak bir suyun içerisine siyah bir mürekkep damlatmak gibidir yalan ve şüphe. İlk damlatmadığın haldeki berraklığı bir daha yakalayamazsın. Ama yine de kalkıp içindeki suya kızarsın. Neden bulanıksın diye. İşte ben sanırdım ki o su hep berrak kalacak. Kendi çevremdeki insanların ne renk mürekkep olduğunu unutmuşum. Gelen şöyle bir parmağını batırdı suya. Hiçbir sebep yokken. Sonra neden bulanıksın diye suyu beğenmediler masanın üzerinde öylece bırakıp gittiler. Su yeşillendi zaman zaman yenilendi. Bulanıklığı durulaştı sonra geçti dedi, geçti işte artık yine berrağım. Aylar oldu sonra başka bir mürekkep geldi elinde bir parça şekerle. İşte bu damlamaktan daha da kötü.
İnanç Şekeri...
"Birine inanmak " Ne kadar güzel bir şey değil mi? İnsan şu cümleyi okurken bile içi bir tuhaf oluyor. Elinde inanç şekeriyle gelen mürekkep, suya katıp şekeri iyice karıştırıldığında diyorsunuz ki galiba bu sefer oldu. Çünkü benim için bu kadar vakit harcıyorsa benden bir beklentisi varsa ve benim için bu kadar uğraşıyorsa evet ona inanıyorum. Ama soruyorum şimdi; sana inanmışlığım seni de utandırıyor mu ?
Küçükken kötü insanların kötü olduğunu öğrendikten sonra baya baya toplumdan falan dışlarız o da utanır hatasını anlar sanırdım. Kötülerden, hainlerden, yalancılardan, dolandırıcılardan, hırsızlardan herkesin nefret ettiğini sanırdım. O yüzden "Tek bir dilek hakkın olsaydı ne dilerdin?" dediklerinde dünya barışı derdim. Hayatım boyunca sınırları ve savaşları hep saçma bulmuşumdur. Zaten senin bir ülken var neden beni işgal etmek istiyorsun ki ? Ya da hijyen kuralları bu kadar belliyken bazı ülkelerin neden hala pislik içinde yaşadığını düşünmüşümdür. Bak su ve bak sabun ve baaak bu da peçete. Islatınca ıslak mendil oluyor. Her yeri silmek ne kadar zor olabilir ? Hayatım boyunca bunları anlayamadığım gibi fakirliği ve zenginliği de anlayamayacağım. Dünyada en saçma bulduğum iki şey daha ve tabii ki yalan.
Ciddiyim artık dünyada "tek bir dilek hakkın olsaydı ne dilerdin?" deselerdi şimdiki aklımla, 5 sene sonra ne derim bilmiyorum tabi eğer yaşarsam, hayatımızda tek bir tane bile yalan söyleyen insanların Endgame'deki gibi saniyeler içinde toz duman olmasını anında hayatımız boyunca birbirimizi bir daha assssllaaaaa bulmamamızı bu süre zarfı boyunca söylediği yalanın beyninde bozuk plak misali dönüp durmasını dilerdim. Dünya barışı mı ? Umurumda değil. Yapmak isteseler çok güzel yaparlardı. Milyonlarca anlaşmayı boşu boşuna imzalamaktansa.
Yalan söylemeyi her zaman şuna benzetirim. Dümdüz yolda 50 km ile giden bir arabayı bile bile şarampolden yuvarlamaya. Araba belli, yol belli, hız belli. İşte bütün kontrol sürücüde. Ya da berrak bir suyun içerisine siyah bir mürekkep damlatmak gibidir yalan ve şüphe. İlk damlatmadığın haldeki berraklığı bir daha yakalayamazsın. Ama yine de kalkıp içindeki suya kızarsın. Neden bulanıksın diye. İşte ben sanırdım ki o su hep berrak kalacak. Kendi çevremdeki insanların ne renk mürekkep olduğunu unutmuşum. Gelen şöyle bir parmağını batırdı suya. Hiçbir sebep yokken. Sonra neden bulanıksın diye suyu beğenmediler masanın üzerinde öylece bırakıp gittiler. Su yeşillendi zaman zaman yenilendi. Bulanıklığı durulaştı sonra geçti dedi, geçti işte artık yine berrağım. Aylar oldu sonra başka bir mürekkep geldi elinde bir parça şekerle. İşte bu damlamaktan daha da kötü.
İnanç Şekeri...
"Birine inanmak " Ne kadar güzel bir şey değil mi? İnsan şu cümleyi okurken bile içi bir tuhaf oluyor. Elinde inanç şekeriyle gelen mürekkep, suya katıp şekeri iyice karıştırıldığında diyorsunuz ki galiba bu sefer oldu. Çünkü benim için bu kadar vakit harcıyorsa benden bir beklentisi varsa ve benim için bu kadar uğraşıyorsa evet ona inanıyorum. Ama soruyorum şimdi; sana inanmışlığım seni de utandırıyor mu ?
Ne büyük aptallık birine inanmak...
Seni nereden vuracağını bile bile yanında kalmak. Bunu hangi mazoşist ister ? Üstelik çekinmeden de çeker vurur. Vuracağından eminsinizdir ama ne zaman vuracağından emin olamazsınız. Bazen inandığınız yerden öyle bir vurulursunuz ki ilk vurduğu an acımaz bile. Lakin tek başınıza kahvaltı yaparken elinizdeki küçük parçayı ağzınıza attığınızda yutamayacak kadar dudaklarınızın arasında ağırlaştığında, bütün hayatı organlarınız durup sadece çatalınızın ucuna birkaç damla yaş düştüğünde işte o zaman anlarsınız sanmak kurşununun acısını.
En çokta nasıl inandığınıza üzülürsünüz. Ama ben hep düzgündüm neden suyu bulandırdın şimdi diye düşünürsünüz. Berrak olmak neden bu kadar zor. Asıl soru ise; ben şimdi sana bir daha nasıl güveneceğim ?
Kötü bir özelliğim var maalesef. Hem de çok kötü. Tek bir insan yüzünden diğer insanlara olan güvenim kırılmıyor. Bu durum beni açık bir hedef tahtası haline getiriyor. Biliyorum. Sanki yeni bir insan oyunda yeni bir bölüm açmış gibi hissettiriyor. %100 motivasyonlu. Sanki diğer bölüm canavarı orada kaldı bak bu başka bölüm. Belki bu defa her şey güzel olur. Oyunu anlatayım size. Sonunda "Yine mi yaaaa oofffff offffff OOFFFFF " diyorsunuz. Kaç defa daha sınanmam lazım bu dersi geçebilmem için? Kitabı yok ki çalışasın okulu yok ki okuyasın. Pata küte Quiz.
Kötü bir özelliğim var maalesef. Hem de çok kötü. Tek bir insan yüzünden diğer insanlara olan güvenim kırılmıyor. Bu durum beni açık bir hedef tahtası haline getiriyor. Biliyorum. Sanki yeni bir insan oyunda yeni bir bölüm açmış gibi hissettiriyor. %100 motivasyonlu. Sanki diğer bölüm canavarı orada kaldı bak bu başka bölüm. Belki bu defa her şey güzel olur. Oyunu anlatayım size. Sonunda "Yine mi yaaaa oofffff offffff OOFFFFF " diyorsunuz. Kaç defa daha sınanmam lazım bu dersi geçebilmem için? Kitabı yok ki çalışasın okulu yok ki okuyasın. Pata küte Quiz.
Sonuç olarak sizin 'sanmanız' karşınızdakilerin umurunda değil. Her insan ne yaptığını bilir. Yaptığı şeyin bizi ondan koparacağını biliyordu ve bizi riske atıp sonunda 'sanma' suçuyla suçlayacağını da biz biliyorduk. Her şey geçilir her şey affedilir de insan kendisine beni kaybetmeyi nasıl göze aldı cümlesine inandıramıyor. Sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye çalışıyorsun oysa sen şarampolden yuvarlanmış, motorundan dumanlar çıkan paramparça bir arabasın. Hala yolu seninle tamamlayacağına emindir, seni gelecek planlarına ikna ediyordur ama sen o gelecekte olmayacağını adım gibi biliyorsun.
Hayat bazen böyledir.
Koca bir yalan karşınıza oturur siz de gülümseyerek inanırsınız.
işte bu blog bu şarkıyla yazıldı (şarkıyı dinlemek için şarkı isminin üzerine tıkla):
MORİ
Yorumlar
Yorum Gönder