Baştan Beri Hiç Yazılmamış Bir Hikaye: Yarı Yol Yolculuğu
Selam Millet.. Umarım her şey yolundadır çünkü bugün birazcık düşüneceğiz...
Çünkü Mori hep düşünür ve yine düşündüm de neden hep beraber düşünmüyoruz ?
Çünkü Mori hep düşünür ve yine düşündüm de neden hep beraber düşünmüyoruz ?
Aslında bu yazımı yazmak için yaklaşık bir haftadır gözlem yapıyorum ve sanırım bu zamana kadar yaptığım en ağır gözlem oldu çünkü bu yazı uğruna birtakım vazgeçişler efenime ne söyleyeyiim birtakım yolda bırakılışlar meydana geldi. Ama merak etmeyin yolun sonunda YİNE pek sevgili evren tarafından dersimizi aldık. Zaten ders ala ala ordinaryüs profesör dertolog olduk ama olsundu.
✨AYDINLANMA✨
Bazen gökyüzüne bakarken bazı uçakların arkasından kuyruk izi bıraktıklarını görürüz. O an işsizsek uçak gözden kaybolana kadar onu takip ederiz. İşte gökyüzüne sanki devasa bir tebeşirle boydan boya çizilmiş o beyaz çizgi gibi seviliyormuşum. Sanki bir kere uçak geçince uzun saatler orada kalıyormuş gibi ama aslında var gibi görünür, sonra ilk rüzgarda silinip gidiyormuş. Eğer bu sevginin üzerine çok fazla düşündüysem bir şeyler çoktan uçup gitmiştir. O yüzden gelin beraber overthinkingleyelim 💕💕
Zaman zaman karşımdaki insanla, sevdiğim biri olsa da, nasıl konuşacağımı bilemiyorum. İnsanlar her şeyi o kadar çok yokuşa sürüyor ki 'tamam sen öyle kal' demek bile yetmiyor. Söylediklerimizi zaten dinlemiyorlar. Dinlediklerini beğenmiyorlar. Ve şunu neden kabul etmiyoruz? Herkes aynı düşünmek zorunda değil. Eğer bir konuda uzlaşamıyorsak ve işi ciddi şekilde ' tamam neyse' dedikten bile hala diretip kalp kırmaya kadar sürdürüyorsa kusura bakmayın ama bundan çekinmiyorum.
Ve anlıyorum ki bunca geçirdiğimiz zaman, söylediğim sözler aslında sadece onun hoşuna gittiği için beni yanında tutma çabasıymış. Yani kendi düşüncelerimle kendim var olduğumda tam bir deccal oluyormuşum. Anlayacağınız varlığım gri hayatlarına renk katan bir rüzgâr gülüymüş—ne tarafa eserse oraya dönen, bir an parlayan ama asla kök salmayan bir histen ibaretmişim.
Bir ormanda yolunu kaybetmiş bir yolcu gibi, bir noktaya kadar beraber yürüdüğümüz insanların aslında sadece beni belli bir patikada yürütmek istediklerini fark ettim. Başka bir yola sapınca, “tamam sen bilirsin” deselerdi efendi efendi ayrılırdık ama neden sürekli farklı yolların da olduğuna ikna olmuyor ve neden ' ben farklı yolların da olduğunu düşünüyorum. Tamam sen o yoldan devam edebilirsin. Ben buradan gideceğim ve nasılsa aynı düzlükte buluşacağız' dediğimde bu onların kulaklarına; senin ne yaptığının bir önemi yok. O kadar dümdüz yollara alışmışsın ki bu dümdüz hayatında sana başarılar.' dediğim sanılıyor ? Söylediğim cümleler ağzımdan çıktığı an karşı tarafa nasıl duyulduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Bazen teyit etmek için 'Türkçe konuşuyorum değil mi?' diyorum. Çünkü beni bu kadar tersten anladığına göre benim Rusça falan konuşuyor olmam lazım. Ve bunu ciddi olarak sorduklarımın da farkında olmuyorlar. Eğer birisine 'Türkçe konuşuyorum değil mi?' dediysem ortada büyük bir problem vardır. Direnmeyin kaççııınnn..!
Veee bütün bu olanların ardından gelen iğne ucu kadar küçük sözlerin arasına serpiştirilmiş şüphelerle, düşüncelerinin yanlış olduğunu hissettirmeye çalışıyorlar. Bir noktadan sonra, kendi aklının içindeki yankıları mı duyuyorsun, yoksa onların sesi mi hâlâ peşinde, anlamakta zorlanıyorsun. Şimdi sana nasıl güvenebilirim ? Biliyorum benim gittiğim yoldan arkamdan gelip tamam yalnız gitme, bu yolu deneyelim diyen olmayacak. Aksine böyle durumlarda ya benden çok önce gidip oraya kocaman bir çukur kazıp içine yılanlar doldurup bubi tuzağı kurup benim ölmemi bekleyecekler ya da çıkıştaki düzlüğe çoktan varıp arabalarına binip uzaklaşacaklar. Bu konularda hayatım boyunca hep böyle olduğu için kötü haber yarı yol yolcuları.. Bütün yolların tamamını ezberledim ve nereye varacağımı da gayet iyi biliyorum.
Ama sevdiğim insanların ellerinde kürekle ve tırnak içlerinin, ayakkabılarının çamura bulanmış olduğunu görmek yine de bir nebze olsun insanı üzüyor. O zaman içinden devasa hayal kırıklıkları barındıran 'Vay be'ler yükseliyor. Vay be.. Madem bu kadar yük ve derttim bu kadar yalana değdi mi? Bu kadar eğleniyormuş gibi görünmene, bu kadar her şeyi güzelmiş gibi davranmana, ben gömmek için en iyi kürek markasını bile araştırırken yüzüme nasıl bakabildiğini merak ediyorum doğrusu.
Hadi orman yolculuğumuza devam edelim...
İlk yılan çukurunu atlattınız ve karşınızda aaa o da kim ? Yüzü gözü çamurlu yarı yol dostunuz. Eğer şanslıysanız yolculuğunuzun bu kısmında bu dostunuza rastlamazsınız. Ama eğer sizi bekliyorsa işler daha da karışıyor. Kabul etmek gerekirse o kadar da affedici değilim.
İşte elinde Morpheus gibi iki hap bahanesi tutan dostunuzun iki seçeneği:
🔵 : Özür dilemek.
🔴: Sen de suçlusun suçlaması.
Genelde maviden sonra kırmızı hapı da atıp hap koktely yapmak tercihleri. Amaa bugün felaket tellalıyım yarı yol yolcuları, yine size kötü haberim var. Ben ya siyahımdır ya beyaz.
⚫ : Özrün kabul edilmedi. Yaptığın şeyin beni üzeceğini biliyordun ve sana olan sevgime inanarak bunu yapmaya karar verdin. Çünkü seni her koşulda kabul edebileceğime emindin. Bütün saygısızlıklarına rağmen.
⚪: Eğer suçluysam bana birbirinden bağımsız üç tane neden söyle. Söyle ki anlaşılabileyim.
Ardından ne olduğunu bence çoğumuz biliyoruz. Özrü kabul edilmediği için hırçınlaşmaya gidiyor konu. Şunu da bir açıklık getirelim. Özür dilemek, yaşananların hiçbirinin hiç yaşanmamış gibi kabul etmek değildir. Yani özür dileyince aslında her şey geçmiyor. Sadece biraz öfkemizi susturup sakinleşiyoruz hepsi bu. o kadar da sihirli kelimeler değill..
Şöyle düşünelim. Bir pizzacıda işe girdim. İlk pizzayı yaktım. Özür diledim. İlktir dediler görmezden geldiler. Sonra ikinci pizzayı da yaktım. Birazcık uyardılar ama üçüncü pizzanın malzemelerini üzerine eksik koyup özür dilersem ne olur?
Herhalde yok ya önemli değil. Önemli olan canının sağlığı boşver onun da mısırları eksik olsun, özür dileriz geçer mi derler ? Henüz o kadar ütopik bir dünyada yaşamıyoruz.
Duygularımız soyut olduğu için bunun ne kadar önemli olduğunun farkında değiliz. Yapılan her yanlış ruhumuza saplanan bir bıçak gibi iz bırakıyor ve baktıkça ruhumuzda kötü bir anı olarak kalıyorsunuz.
Şimdi söyleyin bakalım size nasıl güvenelim ? İnanalım ?
PART2
Dikkat dikkat bu bölüm daha çok acı içermektedir. Sonra Mori neden bizi uyarmadınn 😣 demeyin.
Arkadaşlar birde ben ne fark ettim... Meğer bu şeyler bir tek bize yapılıyormuş ahahah
Hayatlarındaki insanlara bakın. Hepsi el üstünde ve kimsenin bizim kadar el altından olmadığını göreceksiniz. Başkasıyla bozuşamaz, başkasıyla küs kalamaz ve onun için kurşun atıp kurşun yediğini göreceksiniz. Başkası 'gökyüzü yeşil' derse inanır ama biz 'gökyüzü mavi' desek bizimle savaşır, assslaa mavi olduğuna inanmaz hatta orta çağda olsak sanırım cadı diye bizi şikayet eder yakarlardı. Düşününce bu kadar hızlı gözden çıkartılmak sizi de üzdü değil mi, biliyorum. Herkese her şey çokça vardır ama size gelince 'olmuyorsa olmuyordur' cümleleriyle yavru bir köpek seviyormuş gibi başınızı pat pat, tesellesiyle vuruyorlar.
Yani aslında bizler nisan yağmuruyuz, onların hayatında o kadar da kalıcı değilmişiz. Sadece 3 aylık bir konuk oyuncuymuşuz. İyi geldiğimiz için bizi istiyorlarmış. Kötü hissettiğimiz için bizi gömmek istiyorlarmış çünkü onların hayatındaki görevimiz bu değilmiş. Biz insanları yoramazmışız, bir problemimiz olamazmış. Problemlerimizi konuşarak çözemezmişiz çünkü kendi başımızın çaresine bakabilirmişiz. Ve her daim bizden özür dilediğinde hiçbir şey olmamış gibi davranmamız gerekiyormuş hatta bizden özür dilemeye bile gerek yokmuş çünkü bu alınganlıkmış.
Tabii ki bu manipülasyonları üzerine limon sıkıp zeytinyağı döküp afiyetle yemiyoruzzz. O yüzden birisi size hiçmişsiniz gibi davranıyorsa ondan ayrılarak hayatlarında 'gerçek bir hiç' olmalısınız. Sizi kaybedecek cesareti varsa zaten hiç sizin değildir.
Hayatlarındaki insanlara bakın. Hepsi el üstünde ve kimsenin bizim kadar el altından olmadığını göreceksiniz. Başkasıyla bozuşamaz, başkasıyla küs kalamaz ve onun için kurşun atıp kurşun yediğini göreceksiniz. Başkası 'gökyüzü yeşil' derse inanır ama biz 'gökyüzü mavi' desek bizimle savaşır, assslaa mavi olduğuna inanmaz hatta orta çağda olsak sanırım cadı diye bizi şikayet eder yakarlardı. Düşününce bu kadar hızlı gözden çıkartılmak sizi de üzdü değil mi, biliyorum. Herkese her şey çokça vardır ama size gelince 'olmuyorsa olmuyordur' cümleleriyle yavru bir köpek seviyormuş gibi başınızı pat pat, tesellesiyle vuruyorlar.
Yani aslında bizler nisan yağmuruyuz, onların hayatında o kadar da kalıcı değilmişiz. Sadece 3 aylık bir konuk oyuncuymuşuz. İyi geldiğimiz için bizi istiyorlarmış. Kötü hissettiğimiz için bizi gömmek istiyorlarmış çünkü onların hayatındaki görevimiz bu değilmiş. Biz insanları yoramazmışız, bir problemimiz olamazmış. Problemlerimizi konuşarak çözemezmişiz çünkü kendi başımızın çaresine bakabilirmişiz. Ve her daim bizden özür dilediğinde hiçbir şey olmamış gibi davranmamız gerekiyormuş hatta bizden özür dilemeye bile gerek yokmuş çünkü bu alınganlıkmış.
Tabii ki bu manipülasyonları üzerine limon sıkıp zeytinyağı döküp afiyetle yemiyoruzzz. O yüzden birisi size hiçmişsiniz gibi davranıyorsa ondan ayrılarak hayatlarında 'gerçek bir hiç' olmalısınız. Sizi kaybedecek cesareti varsa zaten hiç sizin değildir.
Kendinize iyi bakın ve unutmayın;
Baştan beri yazılmamış bir hikayenin hayaliyle ömrünüzü tüketmeyin.
Baştan beri yazılmamış bir hikayenin hayaliyle ömrünüzü tüketmeyin.
MORİ
Bu bloğun şarkısını da hemen koyuyorum dinlemek için şarkı isminin üzerine tıklayınız. Keyifli dinlemeler:
Yorumlar
Yorum Gönder