Deccalim ile 15 Saat

 Merhaba Sevgili Okurum...

Saat 03.27 ve tahmin edebileceğin gibi bu saatte pek keyifli yazılar yazılmaz.
Bugün tam olarak içimdeki bütün hislerin öldüğü günün yıldönümü değil fakat o ayın içerisinde sayılırız.
Kutsal Ağustos.
    Ağustos beni şaşırtmıyor ki bugün yine beklemediğim bir anda canevinden vurdu. 
Uyumadan önce oynatma listemi karışık çalmaya almıştım ve yatağıma uzanmış yavaş yavaş uykuya dalmayı beklerken çok önceden silmem gereken bir şarkıyla karşılaştım. Nilüfer'in Son Arzum şarkısı...
    Bazı şarkılar vardır öylece açıp dinleyemezsiniz. Şarkıcı o şarkıyı sadece atfettiğiniz kişi için söyler. Nilüfer Son Arzum'u 2023 Ağustos Deccal'im için söylüyordu. Dünyanın neresine gidersem gideyim o şarkı ona aitti. Bilmeyenler ya da okumaya üşenenler için kısa bir özet geçeyim; bir kuyruklu şeytan düşünün işte o tüm renklerimi çaldı. Bakmayın böyle "aaa geçti gitti canım." naraları attığıma. O bir ateşti, ateştendi. Nasıl ateş yarasının acısı geçte olsa geçse bile izi sonsuza dek kalır, onun da izi öyle kalacaktı. Baktıkça hatırlayacağım bir tecrübe. Hak etmediğim bir ihanet. Ellerimde kalmış bir sürü "neden?'lerle"
    Ondan sonra kimseye "neden?" diye sormadım. İliklerime kadar anlamıştım uzun süren suskunluğunu. Ona deccal dediğime bakmayın, evet benim için bir deccal ama başkaları için hala tapılası bir melek. 
    Nerede kalmıştım...
    İşte onunla yine karşılaştım şarkımızda. Şarkımız ama onun haberi yok. Ben onunla tanışmadan 2 ay önce hep bu şarkıyı dinlerdim. 
    "Tanrım, eğer yaklaşıyorsa sana geleceğim vakit, senden son arzum onu dünya gözüyle görebilmeme izin ver." 
    Dünya, kopup giden takvim yaprakları umurumda değildi. Hatırlıyorum da odama kocaman bir takvim asmıştım boydan boya. Onunla konuştuğumuz günleri yeşil, konuşmadığımız günleri kırmızı kalem ile işaretliyordum. Gelecekte kırmızı günleri telafi edebilmek için. Onsuz geçen sen saniyeyi telafi edebilmek için elime geçen her kağıt parçasına yazıyordum içinden geçen sözleri. Ama sanırım "Son Arzum"u o kadar çok dinledim ki gerçekten "son" oldu. 
    Deccalim ile 15 saat geçirdim. ve 15 saat birini ezberlemek için yeterince uzun bir süre. 
    "Sol kolunun dirseğine yakın kısmındaki morluğu, konuşurken dört kelimede bir göz kırptığını, telefona bakarken alt dudağını ısırdığını ve aynı zamanda sol bacağını salladığını, fazla sessiz kaldığında yan masayı dinlediğini ve konuştuklarını çaktırmadan telefonuna yazdığını, kendini hep toplumcu- gerçekçi bir romanda sandığını, Sait Faik ve Üç Kemaller'i sevdiğini, sevmediği birisine bakarken kaşlarını çatmak yerine kaldırdığını ve hafif, kendini beğenmişcesine gözlerini süzdüğünü, bir şeye şiddetle "Hayır" diyorsa bunu ellerini sağa sola sallayarak da desteklediğini, saçlarını kestirmek istediğini ve genelde sol tarafa oturmayı sevdiğini çünkü insanlar tarafından köşeye sıkıştırılmasını sevmediğini anlamak için gayet uzun bir süredir 15 saat."
    Ölürken hayatımız 30 saniyelik de olsa film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiyormuş. En uzun saniyelerimi bu 15 saati düşünmek için harcayacağım.
    Onsuz uyanmak zorunda kaldığım ertesi sabah "tamam" dedim, "Bitti bu iş. Bu 15 saat beni ölene kadar idare eder. Zamanında onunla 7 dakika ayaküstü konuştuğum bir sohbet beni 9 ay idare etmişse 15 saat beni ömür boyu idare edebilir." Ve o günden sonra kimseye ondan bahsetmedim, düşünmedim, fotoğraflarına dahi bakmadım. O saf kötülüğü tekrardan Pandora'nın kutusuna koyup gömdüm. 
    Fakat o şarkı sanırım Pandora'nın kutusunun anahtarıymış ve yeterince de derine gömememişim. Birkaç gözyaşı damlasıyla toprak çözündü ve kutu ortaya çıktı ve hiç yapmaman gerek bir şey yaptım. Kutuyu açtım ve profiline girdim.
    Ve işte o Deccal hala diriydi ve canımı yakmaya devam ediyordu. İnsan hiç konuşmadığı halde birinin canını yakabilir mi? Onu bile başarmıştı. 
    Saçlarını kestirmişti. 
    Onun saçlarını öyle seviyordum ki yürüyen merdivende önümden dururken bile onun buklelenmiş at kuyruğuna bakıyordum. Nasıl bu kadar güzel olabilir? Dokunmamak için kendimi zor tutmuştum. Tabi bundan haberi yoktu. Kaybolmuştuk ve sinirliydi bu yüzden hala yolu arıyordu ahahah 
    Dünyanın en komik olayı memleketinde kaybolmak sanırım. İçime ata ata gülmekten gözlerim yaşarıyordu ama o beni görmüyordu. Sadece doğru yolu aramakla meşguldü. 
    Saçlarını kısacık gördüğümde onunla hiç tanışmamış gibi hissettim. Sanırım en son 2019 gibi saçlarını o kadar kısa kestirmişti. Oysa 2022'de, onu ilk gördüğüm gün, kıskandığım ilk şeyi sımsıkı toplamış simsiyah saçlarıydı. Kusursuzdu. Jilet gibi bir topuz. Uçuşan bir tane bile saç teli yoktu. O kadar çok üzüldüm ki, işte o üzüntü beni buraya getirdi. Ona geçen yıl bu vakitlerde  "Saçların böyle güzel, ben yakıştırıyorum sana uzun saç." dediğim için mi ağustosu beklemişti? 
    Bunu hatırladığını sanmıyorum. Muhtemelen tanıştığımızın ertesi günü yani 15 saatin'in sonunda ya da 16. saat içerisinde beni unutmuştur ahahaha
    Ve diğer beni vuran şey ise telefonumun "son silinenler" kısmında artık fotoğrafları, fotoğrafımızın tamamıyla silindiğini gördüm. Artık hepsi sonsuza dek acı tecrübe çivisi ile mıh gibi aklıma çakıldı. 
    Tamam fazla dramatikleşmeyeyim. Bende hala bir resmimiz var ahaha ama şttt bunu kimse bilmiyor. Bu resmi onun için çıkarttırmıştım. Arkasına onun için bir şeyler karalamıştım ve ellerimde çiçeklerr kapında sırılsıklaammmken ona bu resmi verecektim. Çok sevinirdi eminim. Hatta atacağı kahkahayı bile hayal etmiştim. Tıpkı ona imza günümde lolipop verdiğim anki gibi gülecekti bütün içtenliğiyle. İyi biriydim, aslında severdi beni tanısaydı. 
    Ama olmadı. Şimdi resmimizin üzerinde birkaç damla yaş var. Otogarda tek başıma otururken o kadar sinirlenmiştim ki o şehirle beraber onu da yok etmek istemiştim. Bir hışımla çantamdan resmi çıkardım tam 62782 parçaya yırtıp atacakken içimden bir ses "Yapma" dedi. "Baksana ne kadar mutlusun." 
    Mutluydum. Hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Resimde ayaktayım. O ise oturuyor. Aslında yanında oturabilmem için boşluk vardı, oturabilirdim. Yapmamıştım. Sonuçta benim imza saatim bitmiş onun imza saati başlamıştı. Samimi bir dostu olmak yerine en büyük hayranı olmayı seçmiştim. Saygı duydum. 
    Tamam değmedi ama o zaman için değmişti. Ondan ayrılmamak için 230 sayfalık kitabını bile günde 1 2 sayfa okuyordum. Okuyup kitaplığa koymayayım, hep elimde yanımda dursun istemiştim. Sağlam bir kitap mıydı? Hayır. Tanzimat birinci dönem romanları gibiydi. Emeklemeye başlayan bir bebek gibi. Zaten amacı da kalıcı olmak değil popülist olmaktı. 
"Ah şu Ahmet Ümit kitabımı okusa da yorum yapsa." demişti içli içli. "İşte o zaman okunurum."
    Kitabı ne polisiye ne de gizemdi. Toplumcu gerçekçi bir havası vardı, biraz da modernizm serpiştirmişti. Ben de Ahmet Ümit okuyucusuyum ve onun bu kitap hakkında ne yorum yapacağını gerçekten merak etmiştim. Alakasız bir insan ve alakasız bir roman. Baklava diliminin üzerine ketçap sıkmak gibi.
    ***
    Evet sevgili okurum. Bu yazımı sadece gerçek okurlarım için yazıyorum. Hiçbir yerde link paylaşmayacağım. Zaten biri görürse beni keser ahaha "Nee... Sana yaşattıklarına rağmen nasıl hala onun hakkında böyle düşünebilirsin?.." Bu yazılarım tamamen iç sesim ve beni rahatlatıyor. En son, ona bir buçuk saatlik ses kaydı attığımda böyle rahatlamıştım. Dinleyip dinlemediği muamma. Mavi tik oldu ama geri dönmedi. Belki de açıp açıp dinliyordur. Ona ne kadar çok hayran olduğumdan bahsediyorum yani ego şişirmek için müthiş bir ses kaydı ahaha Bazen ben de açıp açıp dinliyorum ve birini sevginin her yönüyle sevmek çok güzel bir his arkadaş... 

    Birini sevin. Çok sevin. Ona hayran olun. Sanki bütün çimenler, toprak onun ayaklarının altını acıtmasın diye yerde bitiyormuşcasına sevin. Sanki güneş, onun parlaklığının karşısında utançtan batıyormuşcasına sevin. Ay, onun yüzünü görmek için sabırsızlandığından hemen ikindi vakti gökyüzünde beliriyormuşcasına sevin. Bütün kainat ona hizmet etmek için dönüyormuşcasına sevin. 
Sevin işte, iliklerinize kadar.

MORİ
















Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne Gördüğün Ne Aradığına Bağlıdır

Baştan Beri Hiç Yazılmamış Bir Hikaye: Yarı Yol Yolculuğu

Heyoyoo 2024 Analizi Yapıyoruzz