Çünkü Aşk Bir Sigara Gibi Yanabilir Ve Sana Hiçbir Şey Bırakmaz

 İşte size bir gözlem: İnsanların en ufak bir aşk kırıntısı uğruna nasıl birbirlerini yediklerine dair. 

    İnsanlar kaç yaşında olursa olsun aşka inanır. Her ne kadar çevremizdeki insanlar yaşadıkları kötü tecrübelerden dolayı aşka inanmadıklarını söyleseler de gecenin bir vakti penceresinden sokak lambasının ışığının masaya çarpan loşluğunda, yalnız başına oturduklarında karşılarında sadece aşkı görmek ister. Eğer elimde Peri Anne'nin sihirli değneği olsaydı dünyadaki herkesin doğru eşleşmesini ve bu sayede gerçek aşkı bulmalarını dilerdim. (Tabi birde Dünya Barışı)

"Uzun zaman sonra kavuşmuşuz. Temelli. En son gördüğüm günden bu yana aradan iki sene geçmiş ama sen hala ilk günkü gördüğüm ışıltındasın. Zerren sönmemiş. Şimdi hala seni gördüğümde, tıpkı ilk günkü gibi, etraf silikleşiyor ve ben soğuk soğuk terliyorum. Unutmam, hiç ummadığım bir anda sesini duyduğumda nasıl da o hengame büyük bir sessizliğe bürünmüştü. Ellerim titremişti. Göz bebeklerimi görmedin mi? Adımı sorsan bilemezdim. Gerçi nefes almayı unutmuştum adımı mı hatırlayacaktım? Tepeden tırnağa, bütün parmak uçlarım uyuşmuştu. O an bir kamyon çarpsaydı bana, hiçbir şey hissetmezdi bedenim. Ama sen çarptın ve ben taşikardi geçiriyordum. Buna tıpta ne derler? Aşırı Serotonin salgılanması mı dersin ? Adrenalin mi dersin ya da Dopamin mi? Suçu kime atarsan at ama bir daha asla o günkü gibi heyecanlanmam. Elim ayağım birbirine dolaşmaz. Hem yanarken hem de buz kesmem. Bir daha öyle parlamaz gözlerim, öyle gülmez dudaklarım. Bir daha durmaz dünya seni ilk gördüğüm an ki gibi. Sadece sen ve ben. 

Ses yok,

hareket yok,

renk yok, 

ışık yok,

    sadece kahkahan,

    sadece gülüşün,

    sadece kahverengi gözlerin,

    sadece tenin.

   Şimdi ise odandayım. Yatağının üzerine oturmuş bunları sana anlatıyorum. Dizimde başın, parmaklarımda saçların olduğuna inanamıyorum. Çünkü ben bunları sana hiç söylemeyecektim ve sen de hiç duymayacaktın. Gökyüzü seni ilk gördüğüm günkü gibi bir maviliği bir daha asla taşımayacaktı bulutlarında. Hatırlıyorum da gök kapalı ve yağmurluydu ama görebiliyordum ötesini. Dışarıda tatlı sert esen bir rüzgar olsa da hiç aldırış etmemiştim saçımın bozulmasına. Çünkü bu rüzgar benden sonra sana dokunacaktı. İnsan hiç rüzgarı öper mi ? "

  ***

    Yukarıdaki yazım, şu an da yazmış olduğum kitaptan küçük bir parça. Yarım. Sonunu nereye bağlayacağıma karar veremedim. Çünkü ben de henüz sonunu bağlayamadım. Uzay boşluğunda dolanıp duran kayıp bir astronot gibi uçuşuyor kelimelerim. Her neyse... Konumuza dönelim. Genellikle yazdığım romanları ya da denemeleri detaylı detaylı birine okumasam bile üstünkörü içerisinden beğendiğim parçaları çevremdeki insanlara okuyorum. Aileme, arkadaşlarıma ya da üç gün sonra hiç konuşmayacağım birine. Rastgele. Tuhaf olan şu ki hepsi böyle bir aşkın "Keşke var olabilse" boyutunda. 

"Keşke mümkün olsa bu kadar romantik bir aşk.", "Böyle bir şey yaşanması imkansız biliyorsun değil mi?", "Kitaplarında anlattığın gibi yüceltilmiş aşkı bulamayacağın için üzüleceksin" vb.

    Arkadaşlar arkadaşlar bir şeyi unutmuyor muyuz? Dünya aslında masum bir yer. Onu bozan düşüncelerimiz ve eylemlerimiz. Yaşadığımız hayatı onca sene zaten biz yaratmıyor muyuz? Eğer doğru insanı bulduysak neden masum bir aşk yaşanmasın ki ? 

    Oturup konuşmamız gereken çok konu var... 

    Bir gece düşündüm ve dedim ki; bu yazdıklarım gerçek hayatta gerçek bir insan için de hissedilseydi o zaman beğenenlerin tepkisi ne olurdu? 

   Hemen gözüme bir kurban kestirdim. Bütün saçmalıklarımı bilen ama hala hayal gücümü  çözemeyen bir kurban ahahah... Kitabımdaki ana karakterimin yerine kendimi koydum ve yücelttiğim karakteri ona olduğu gibi anlattım. Üst insan, göklerden gelen bir melek. Zeki, bunun farkında ama bir o kadar da alçakgönüllü. Bu dünya için yaratılmamış belli. Dünyadaki bütün aynalar, bütün camlar onun yansımasını görmek için birbiriyle yarışıyor. Parmaklarını bir görsen adeta sihirli. Dokunduğu ölü toprak anında filizleniyor gibi gibi gibi... Mükemmel bir kişilik yarattım ve bütün gece kurbanımıza anlattım. İlk başlarda inandı ama daha sonra, muhtemelen biraz düşündükten sonra, böyle harikulade bir varlığın dünyada olamayacağına karar verdi. Neymiş efendim bir insan bir insanı bu kadar sevemezmiş. Zaten bir insan da bu kadar mükemmel olamazmış 🙁

    Kalmadı mı ahali Shakespeare'ın Bir Yaz Gecesi Rüyası'na inanan..?  Kimse de yok mu Juliet'in cesareti?  Kimse vazgeçemez mi gururundan Darcy gibi?

    Neden romanlardaki aşkları iki gözü iki çeşme, gıpta ile okuyoruz da başımıza gelebileceğine aslaaa ihtimal vermiyoruz ? Hadi diyelim birinin kafasına böyle büyüleyici bir aşk elması düştü. Neden ona hissettiği bu duyguların gerçek olamayacağına inandırmaya çalışıyoruz? Üstelik yaşanılan bu ışıltılı duyguların sahteliğini yüzümüze çarptıkça o hüznümüzden haz alıyorlar. Peki ama neden ? Senin kafana böyle bir aşk elması düşmeyeceği için mi korkuyorsun ? Yoksa her gece birinin varlığının düşüncesiyle ısındığım için ve o yatağında tek başına ıssız ve soğuk uyumaya çalıştığın için mi böyle konuşuyorsun ? 

    Üzüleceğimden korkuyorsan bırak üzüleyim. Üzgünken üz beni. Yeter ki midemde kelebekler uçuşuyorken beni zehirleme.

    Hadi bu hafta bu konu üzerinden düşünelim...

Ve sıradaki şarkıı bütün yüceltilmiş aşklara gelsin... 

The Girl- Lovers Rock (https://www.youtube.com/watch?v=NkGl_Kt0IZU)

Kendinize iyi bakın ve kimseye "hayalinizdeki aşkı" yaşamanızı engelleyecek gücü vermeyin 💕

NOT: Biri sizi sevmiyorsa da zorlamayın. Bazı aşklar yokken daha çok vardır.

MORİ









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Düğünde Beyaz Giyen Bir Görümce Kadar Manipülatif !

Ağlak Kedi Yavrusu Sendromu ( Part Part Anlatım)

Fotoğraf Öykücülüğü... İlham: Tom Hanks